• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

89Al-i İmran Suresi 35-37







Hatalı Çevrilen Ayetler



Al-i İmran Suresi 35-37





Hatalı Çeviri:
35. İmrân'ın karısı şöyle demişti: «Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin.»
36. Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.
37. Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve «Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?» der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.




Doğru Çeviri:
35.Hani bir zaman İmrân'ın karısı: “Rabbim! Kesinlikle ben, karnımdakini tam hür olarak senin için adadım. Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en iyi bilensin” demişti.
36.Onu doğurunca da: “Rabbim, şüphesiz ben, onu kız doğurdum; - Hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve şüphesiz ona Meryem adını verdim. Ve şüphesiz ben, onu ve soyunu şeytan-ı racimden; kovulmuş/ katil, asılsız söz ve düşünce üreten, karanlığa taş atan şeytandan sana sığındırırım” dedi.
37.Bunun üzerine Rabbi Meryem'i güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi ve ona; Meryem’e, İsa’yı gayri meşru şekilde doğurmayıp Allah’ın iradesi çerçevesinde babasız doğuruşuna Zekeriyyâ’yı kefil kıldı. Zekeriyyâ ne zaman onun üzerine/özel odaya girse, onun yanında bir rızık bulurdu. Zekeriyyâ, “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. Meryem de: “O, Allah katındandır” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.





Bu âyetlerde bir yandan insanlar vahiy ve elçilik hususunda bilgilendirilmekte, bir yandan da Ehl-i Kitap uyarılmaktadır. Âyetin,  إذ [iz/hani] edatıyla başlamasından anlaşılıyor ki, muhatap olan Hristiyanlar [Necrân heyeti] konu hakkında bilgi sahibidirler.


Âyetteki, tam hür olarak ifadesi, “tamamen özgür, katışıksız, etkilenmeden, kimseye bağımlı olmamak üzere, can-ı gönülden” demektir.


Meryem Sûresinden:
Mef‘al kalıbında olan مريم [Meryem]sözcüğünün, “bir yerden ayrılmak”[11] anlamındaki رام [rame]fiilinden türemiş olması mümkündür. Ancak bu ismin Kitab-ı Mukaddes'te iki yerde Mûsâ peygamberin kız kardeşinin adı olarak geçmesi, sözcüğün İbrânice'den geldiğini göstermektedir.[12]Yeni Ahid'de [İncîl'de] bu sözcük Marim, Maria ve Mariamme tarzında 53 kez yer alır. Bu sözcüklerin anlamı net olarak bilinmemektedir. Yorumcular tarafından, Meryem sözcüğü ile ilgili, “deniz damlası”, “deniz yıldızı”, “tanrıya bağlı”, “tanrıyı seven”, “hanımefendi”, “ışık veren”, “şişman”, “prenses”, “mağrur”, “güzel kimse”, “kâmil kimse” gibi anlamlar ileri sürülmüştür.[13]


Meryem sözcüğü, Kur’ân'da 34 kez isim şeklinde, 1 kez de “o” zamiriyle işaret edilmek sûretiyle toplam 35 kez geçmektedir.


Meryem'in kimliği ve ailesi hakkında yazılıp çizilenlerin ekserisi hayal ürünü olup bu konuda Hristiyan kaynaklarında da yeterli bilgi ve belge yoktur. Dolayısıyla, Meryem'in anasının adının “Hanna” olduğu, onun da Zekeriyyâ peygamberin baldızı olduğu, Zekeriyyâ peygamberin eşinin (yani, Meryem'in teyzesinin) adının “Elizabet” olduğu yönündeki nakiller kesinlik arz etmemektedir. Çünkü Taberî Târihi'nde de olduğu gibi, bu nakiller kesin olmayan Hristiyan kaynaklarına dayanmaktadır:


Hristiyanlar, Meryem'in Îsâ'ya 13 yaşında gebe kaldığını, Îsâ göğe kaldırılıncaya (!) kadar 32 yıl ve birkaç gün dünyada kaldığını, Meryem'in Îsâ'nın (a.s) göğe kaldırılmasından sonra 6 yıl daha yaşadığını iddia ederler. Buna göre Meryem 50 küsur yaşında vefat etmiş demektir.[14]


Bu durumda yapılacak şey, her zaman olduğu gibi Kur’ân'daki bilgilerle yetinmektir. Kur’ân'da Meryem'in ana-babası hakkında geniş bilgi verilmemekle birlikte, Âl-i İmrân/35'ten anlaşıldığı kadarıyla babasının adı İmrân'dır.


Meryem'in doğumu ile ailesinden ayrılışına kadarki yaşamına dair Kur’ân'da herhangi bir bilgi verilmemiştir. Konumuz olan âyetlerde verilen bilgiler, Meryem'in yetişkinlik çağına aittir.


Yukarıdaki âyetlere göre Meryem, ehlinden [ailesinden ve yakınlarından] ayrılıp tek başına doğuda bir bölgeye gitmiştir. O dönemde Meryem'in kaç yaşında olduğuna ve ehlinden hangi sebeple ayrıldığına dair herhangi bir bilgi yoktur.


MİHRAB
Âyette geçen mihrab[15] sözcüğü, “karargâh, ibâdethane” demektir. Burada mihrab ile kastedilen, “Meryem'in özel odası”dır.


Bu âyetteki vahy sözcüğü, “işaret ile anlatma” anlamında olup bu sözcükle ilgili geniş açıklama Necm/10'un tahlilinde verilmiştir.[16]




Konunun daha iyi anlaşılması için Meryem sûresi'ndeki pasajı naklediyoruz:


(Meryem/16-33, 36, 34)

16.Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ailesinden/yakınlarından ayrılarak doğu tarafında bir yere kaçıp gitmişti.
17.Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı getiren elçi, Meryem'e mükemmel bir beşerî örnek verdi.
18.Meryem: “Ben senden Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] sığınırım. Eğer sen Allah'ın koruması altına girmiş birisi/takî isen...” dedi.
19.Elçi/Zekeriyyâ: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi.
20.Meryem: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir yasa tanımaz/iffetsiz biri de değilim” dedi.
21.Elçi: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Babasız çocuk vermek, Bana pek kolaydır. Hem Biz, onu nezdimizden insanlara bir alâmet/gösterge ve rahmet yapacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.
22.Sonunda Meryem/delikanlıya gebe kaldı. Sonra da O'nunla uzak bir yere kaçtı gitti.
23.Sonra doğum sancısı onu bir hurma kütüğüne tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” dedi.
24-26.Sonra ona; Meryem’e aşağısındaki kişi; Zekeriyya seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma kütüğünü kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.”
27-28.Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir kadın değildi.”
29.Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye; Zekeriyya’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. Zekeriyya, Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde yetiştirilmesini istedi. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler.
34.İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “30.Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31.Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32.Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33.Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir. 36.Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur” 34.diyen Meryem oğlu Îsâ'dır.



29-36. âyetlerinin, “mühd” kıraatine göre meali:

29.Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye; Zekeriyya’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. Zekeriyya, Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde yetiştirilmesini istedi. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler.
34.İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “30.Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31.Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32.Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33.Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir. 36.Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur” 34diyen Meryem oğlu Îsâ'dır.(Meryem/29-36)


                                                                                
ZEKERİYYÂ
Zekeriyyâ ibn Ezen (?) ile İmrân ibn Mâ’sân aynı çağda yaşamışlardır. İmrân'ın hanımı ise Hannân bt. Fâküz'dür. Hz. Zekeriyyâ, Hz. Meryem'in kız kardeşi olan Îsâ'nın teyzesi ile evliydi. Yahyâ (a.s) ise, teyzesinin oğluydu.[17]


Âyetteki, Onu doğurunca da, “Rabbim! Şüphesiz ben, onu kız doğurdum; –halbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir– erkek, kız gibi değildir” ifadesinden anlaşıldığına göre, İmrân'ın karısı umduğunu bulamamış, çocuğun kız olmasından pek memnun olmamıştır.


Ve o nedenle de, erkek, kız gibi değildir demiştir. İmrân'ın karısının, doğacak çocuğunu hizmet için Beytü'l-Makdis'e adama niyeti ve azmi göz önünde bulundurulduğunda, bunun nedenlerinin şunlar olabileceği düşünülebilir:

• O günün şartlarında kız çocukları toplumda hor görülmekte, dinî hizmet vermelerine ve toplum içinde erkeklerle beraber olmalarına izin verilmemektedir.

• Kız çocukları, bedensel yönden erkeklerden zayıftır. Her hizmeti göremezler.


Âyetteki, Zekeriyyâ ne zaman onun üzerine mihraba girse, onun yanında bir rızık bulurdu. O [Zekeriyyâ], “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. O [Meryem] da, “O, Allah katındandır” dedi ifadesindeki rızkın Allah katından oluşu, Meryem'e mucize olarak gökten yiyecek-içecek geldiğini değil, kendisine Allah rızası için yapılmış yardımları ifade eder. Sadaka, infak ve yardım Allah rızası için yapılır ve faili gizlenir, teamülen de “Allah'tandır” denilip geçilir. Örfte de faili gizlenmek istenen işin faili, “Allah” olarak nitelenir.


Bunun başka bir örneği de Tahrîm sûresi'ndedir:
Ve hani Peygamber, eşlerinden bazılarına bir sözü sır olarak söylemişti. Sonra eşlerinden bazıları bunu haber yapınca ve Allah ona bunu açığa vurunca, o [Peygamber] bir kısmına bildirmiş, bir kısmından yüz çevirmişti. Sonunda ona/onlara [bazısına] kendisi haberi verince, onlar [bazısı], “Bunu sana kim haber verdi?” dedi. O da, “Bana iyi bilen, iyi haber alan haber verdi” demişti. (Tahrîm/3)*




*İşte Kuran, Al-i İmran Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim